Ülkücü Cengiz Baktemur’u kahpe 12 Eylül’de 2 kez idam ettiler
Malatyalı Ülkücü Şehit Cangiz Baktemur…Yürüyüşü ile ölümü korkutan ülkücü…İdama Giderken gülen Ülkücü…Cengiz Baktemur… Henüz 20 yaşındaydı… Kahpe 12 Eylül’de 2 kez astılar…
Malatya Doğanşehirliydi…Genç yaşta Ülkücü Hareketin saflarına katılmıştı. 12 Eylül öncesinde mücadelenin içerisinde yer almış hatta bu uğurda cezaevine de girip çıkmıştı…
12 Eylül zindanlarında ceza yattı…Ve 2 kez idam edildi…
Cengiz Baktemur idam edilmeden 2 gün önce annesiyle görüştü…12 Eylül diktatörlerince Cengiz Baktemur’un idamı tasdik edilmişti.
İdam haberini alan annesi kalkıp Elazığ’a gelmişti. İçinde belki yavrumu bir daha göremem endişesini taşıyan bu ana, evladıyla görüşmek istiyor ama cezaevi idaresi bu görüşmeye izin vermiyordu…
Yüreği yaralı ana, oğlunu görmek için bütün gücüyle diretiyor ve cezaevinin önünden de ayrılmıyordu. Daha sonra araya giren bir astsubay, Bölük Komutanı yüzbaşıya kadar ulaşarak bu görüşmenin gerçekleşmesini sağlayacaktı…
Görüşme yerine giren, gözleri ağlamaktan şişmiş olan ana, evladına öyle bir sarılmıştı ki, adeta onu alıp içine koymak, onu bekleyen kötü akıbetten saklamak ister gibiydi. Cengiz’i öpüyor, kokluyor, bağrına basıyordu. Ana, bir yandan ağıtlar yakıyor, kafiyeli sözler söylüyor, oğluna duyacağı hasreti dile getiriyor bir yandan da başta Kenan Evren’e olmak üzere bütün 12 Eylül cuntacılarına beddualar yağdırıyordu…
Mübarek kadın, hıçkırıklara boğularak:
-Oğlum zannetme ki, seni kurtarmak için uğraşmadık... derken, oğlu için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını anlatıyor, başarılı olamadıkları için de adeta özür diliyor, gibiydi.
-Ana yeter ki sen üzülme, alnımıza böyle yazılmış... diyen Cengiz ise, anasını teselli etmek için çırpınıyordu. ..
Ülkü gülü…Ülkü devi…Cengiz Baktemur…
Ve…İdam edilmesine bir saat kadar zaman kalmıştı. Nereden bulunup getirildiği bilinmeyen bir imam geldi. Adam şaşkın olduğu kadar da endişeliydi. Cengiz’in yanına ihtiyatla yaklaştı.
Cengiz’in nurlu yüzünde yine o ışıltılı tebessüm belirdi.
-Hoş geldiniz Hocam,
-Hoş bulduk, diyen imamın yüzünden kasvet bulutları dağılmamıştı henüz.
-Hocam, son olarak dini telkini birlikte tekrarlamak istiyorum...
-Niye sen telkini bilmiyor musun...? diye soran imama tatlı ve sıcak bir ses tonuyla:
-Biliyorum Hocam ama eksiğim veya yanlışım varsa düzelteyim istiyorum, dedi.
Saat epey ilerlemişti. Bu arada idam gömleğini getirdiler ve üstünü değişmesini söylediler. Cengiz, kendisine verilen ve giydiğinde topuklarına inecek kadar uzun olan beyaz gömleği almıştı ki, uzaklardan yankılana yankılana gelen ezan sesiyle irkildi. Ve hemen:
-Müsaade edin de sabah namazımı kılayım!? dedi.
İnfaz komuta heyetinde hoşnutsuzluk ifade eden bir homurtu yükseldi. Aralarında biraz konuştuktan sonra:
-Abdestin var mı...? diye soruldu.
-Evet, abdestliyim, dedi Cengiz.
Böylelikle Cengiz son namazını eda etti... Namazını tamamladıktan sonra da idam gömleğini giydi. Onu darağacının yanına getirdiler.
Şehadete hazır olan Cengiz’e usulen son arzusunu sordular...
-Bir bayrak ve Kur’an-ı Kerim istiyorum!!!
Ortalık bir anda hareketlendi. Görevliler dört bir yandan koğuşlara doğru koşmaya başladılar. Az sonra birisi, elinde bir Kur’an-ı Kerim ile geldi. Cengiz, Kur’an-ı aldı ve 3 kere öpüp başına koydu…
Koca cezaevinde bir bayrak bulmak epey zor olmuştu. Nefes nefese gelen birinin getirdiği küçücük bayrağı Cengiz’e verdiler. Sakin bir edayla dürülü olan bayrağı açan Cengiz, iki eliyle kenarlarından tuttuğu bayrağı göğsü hizasına kadar kaldırarak ileri uzattı ve sesli olarak:
-Ey benim şerefli bayrağım... Ben seni dalgalandırmak için çok mücadele ettim ama seni dalgalandırmaya gücüm yetmedi... dedikten sonra öpüp başına koydu.
Kur’anı öperken ve bayrağa hitap ederken darağacının önünde bulunan Cengiz’in bir yanında kement ipi sarkıyor, bir yanında da az sonra üstüne çıkacağı tabure duruyordu.
Cellat, esmer tenli, zayıf vücudu ile sabahın alacakaranlığında olduğundan daha uzun boylu görünen Elazığ’ın Hankendi taraflarından olup hırsızlıktan sabıkalı zavallı bir adamdı. Bir kenarda korku içinde tir tir titriyordu…
İnfaz Heyetinden birisi, elindeki kağıttan, az önce elleri arkasından kelepçelenmiş olan Cengiz’in yüzüne karşı idam kararını okudu.

Kısa bir sessizlikten sonra:
-Bir diyeceğin var mı...? diye sordu.
-Evet, birini sormak istiyorum. YARBAY METİN burada mı???
-Hayır burada yok...
-O zaman söyleyeceğim her hangi bir şey yok.
-Eğer o burada olsaydı ne söylemek isterdin?
-Şunu herkes iyi bilsin ki, ben bugün burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanunlarının gereğince değil, YARBAY METİN’in kanunları sebebiyle infaz ediliyorum... Eğer o, şu an burada olsaydı onun yüzüne tükürürdüm. Ayrıca, bunu onun yanına bırakanlara da hakkımı helal etmiyorum!!!
Sonra daha önceden hazırlanmış olan idam yaftası boynuna asıldı. Başında yünden örülmüş bir başlık (külah) vardı. İdam yaftasını asarken bunu başından almak istediklerinde:
-Onu başımdan almayın. Onu cezaevindeki ülküdaşlarım benim için ördüler...dedi.
İnfaz komuta heyetinde gene bir homurdanma oldu ama sonunda külahın başında kalmasına izin verildi.
Cengiz, tabureye çıkarken cellat da mecburen yanında belirdi. Yukarıdan sarkan kemendi telaş içinde Cengiz’in boynuna geçirip aceleyle tabureye bir tekme atarak kaçtı. Karanlığın koyultusunda saklanmak ister gibiydi…
Anlaşılmaz bir hırıltı kapladı ortalığı... Karanlığa benek benek düşen lambaların fersiz ışığında çırpınan, debelenen beyazlıktan başka her şey sanki taş kesilmişti. Ne kadar geçti bilinmez, Cengiz hala can çekişiyordu. İçlerinden biri, içinde biriken nefesiyle avazının çıktığı kadar bağırdı:
-Böyle bir işkence olamaz ... Tutun lan, kaldırın..!
Aynı duyguları paylaşan iki asker zembereğinden boşanmış bir yay gibi atılarak Cengiz’i ayaklarından tutup havaya kaldırdılar.

Az sonra bir köşeye sinmiş olan cellat bulunup geri getirildi ve bu defa ipi Cengiz’in boynuna tam geçirmesi söylendi.
Ve... cellat, tekrar tabureye tekme attı...
Cengiz, yağlı urganın ucunda hafif hafif sallanırken güneş ışıkları da ufuğu aydınlatmaya başlamıştı…
Sessizliği kuşların figanları parçalıyordu…
Cengiz iki kez asılmıştı…
Bütün Türkler bir ordu katılmayan kaçaktır, Töremizde yazılı harpten kaçan alçaktır!
Mekanın cennet olsun...Cengi Ağabey...Unutursak kanımız öurusun...İdam güldür bize...Yüce Allah Türk'ün çamurunu yiğitlikle yoğurmuş...Bu dava bitmez...Allah diye inleyen güller solmaz...

MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli ne dedi?
“Milleti sevmenin bedelini, dar ağaçlarında ödeyeceklerini bir an akıllarına getirmemiş olan şehit ülküdaşlarımız…Dedi ve …Şehit Ülküdaşlarım diyip isimlerini sayıp…Şehitlerimiz unutulamaz…Ve…Binlerce ülkü eri, ülkü şehidi unutulamaz…
Onlar bizim şerefli geçmişimizin abideleridir…Mücadeleleri rehberimiz , davaları yolumuz olsun…Hatıraları, davaları, dünyaları daim olsun…Mekanları cennet, kabirleri nur olsun…Allah hepsinden razı olsun…”
|