|
||
![]() |
İşkence…Hayatta en nefretimdir...İhbar ve ihbarcılar...(1-2-3) | |
Ali Aladağ | ||
alialadag44@hotmail.com | ||
12 Eylül… Sevda kuşun kanadında… 12 Eylül’ü ve İşkenceyi yaşamak… İzlediğim filmde Ülkücü Ömer Yiğit’lere yapılan işkence beni yıllar öncesine götürdü… İşkenceyi yapan alçağın o sözleri… Ve…Ömer’in sözleri…Ben bu vatanının evlatlarından sadece birisiyim… Ya sen kimsin? Bu sözleri 15 Temmuz akşamı Malatyalı Metin Doğan’da söylemişti”Ben Türk askeriyim…Ya siz kimin askerisiniz…?” Filmde; Alparslan Türkeş’in karşısında Zafer Erbay’ın düştüğü durum Bana bak Zafer Erbay bana bak...(Türkeş...O filmde...Sahne) İhbar…Ve…İhbarcı…Bundan daha alçak ne olabilir ki…İhbar ve ihbarı yapandan da daha alçak bir mahlukat olabilir mi?12 Eylül dönemini yaşayan bir gazeteciyim...Bir veya birden fazla alcak...Şeref yoksunu...olanların..İhbalarlardan dolayı...Yaşadıklarım...Yıllar boyu…Nefretimdir... İhbar ve ihbarcılar...Alçaktır-şerefsizdir-adidir-namus yoksundur… O günlerde 12 Eylül'de asılsız ihbarlarla çok arkadaşımız ceza aldı...Sakat kaldı...Boş yere ceza yattı…Ve unutamadıklarım.... Yaşadığım süre ve 1 saniye ömrün var denilse idama ipe gitsem son sözün ne desler... İhbarcıları lanet okurum… İhbarcı…İyi oku…Argoyu'da iyi bilirim de aldığım terbiyem buna müsade etmiyor...Alçak..Şerefsiz…Kahpe… Çayın şekersizine, adamın şerefsizine alışamadım…İki yüzlü insana…Ben adam olana notunu, öküz olana otunu veririm…Sanırın dünyanın sonu gelirde bu yavşak ihbarcıların sonu gelmez…Demiyorum…Halk ihbarcı ve şerefsizleri artık dışa atıyor…Ayakları ile eziyor… Bu ihbarcıya diyorum ki…Ya av olacaksın, ya da avcı…! Ama asla avı, avcıya getiren köpek olmayacaksın… Eskiler “ihbar”a “jurnal” diyorlar, “ihbar eden”e “jurnalci” derlerdi. “Jurnal” deyince Cumhuriyet döneminin ilk işçi romanı kabul edilen “Çulluk”un yazarı Mahmut Yesari (1895-1945) gelir aklıma.Diyor birgün Refik Durbaş ... Yesari, Sirkeci otellerinde kalmakta, yalnızca yazı yazarak geçimini sağlamaktadır. Genellikle de Sirkeci’deki Kafkas meyhanesinde içmekte ve yazılarının çoğunu da orada yazmaktadır. Bir özelliği de Mehmed Kemal’in deyişine göre, yazılarından kazandığı parayı tek başına yemeyip eşiyle dostuyla paylaşmasıdır. Yesari’nin meyhane arkadaşları arasında bir Saffet Baba vardır. Baba, Yesari’yi hiç yalnız bırakmaz, onun bütün ayak işlerine koşar; yazılarını falan götürür gazetelere... Saffet Baba’nın asıl işi ise Darülbedayi, yani İstanbul Şehir Tiyatroları’nda kendi yaşamına uygun rollere çıkmaktır. Küçük roller yani, aldığı para da azdır bu yüzden… Arada bir Yesari’ye yakınır: “Sizin eşiniz dostunuz çok, onlara söyleseniz de bana bir ek iş verseler; ben de bu sayede geçinsem!” Mahmut Yesari, Saffet Baba’ya bir iş bulmayı düşünürken Babıâli yokuşunda, İkdam Yurdu önünde arkadaşı Aziz Hüdai’ye rastlar. Ve Hüdai’ye Saffet Baba’nın durumu anlatarak bir iş ricasında bulunur. Hüdai de “Sen bir mektupla bana gönder, bir şeyler yapmaya çalışayım” der. Birkaç gün sonra Yesari, bir mektup yazarak Saffet Baba’yı Aziz Hüdai’ye gönderir. Günler geçmektedir. Yesari, bu olayı unutur. Yine Kafkas meyhanesinde içmekte, yazılarını yazmaktadır. Saffet Baba da yine hizmetindedir. Bir zaman sonra Yesari, Kafkas meyhanesinden çıkarken garson, “Sizi” der, “İkdam Yurdu’ndan Aziz Hüdai Bey acele görmek istiyor.” Yesari’yi bir düşüncedir alır. Acaba Aziz Hüdai, kendisini neden ve niçin acele girmek istemekte… Çünkü Aziz Hüdai, o zamanlar MAH denilen Milli Emniyet Teşkilatı’nın İstanbul’daki başmüfettişidir. Her türlü gizli iş ondan sorulmaktadır. Kalkar, ağır ağır Cağaloğlu yokuşunu çıkar, Aziz Hüdai’nin makamına gelir. Sonrasını Mehmed Kemal, “Haber Peşinde 50 Yıl” kitabında anlatır: “Buyur üstat.” “Biz buyurduk, ama asıl sen buyur.” “Estağfurullah!” “Birkaç kere haber salmışsın, beni görsün demişsin. İşte geldim.” Aziz Hüdai Bey gülmeye başlar. Öylesine güler ki şaşırma sırası üstattadır. Sonunda gülmesi kesilince, donuk gözlerle süzer. Aziz Hüdai zile basar, gelen memura; “Mahmut Yesari Bey’in dosyasını bana getirin!” der. Adam, gider kabarık birkaç tane dosya getirir, önüne saygıyla koyar. Mahmut Yesari, “Bu dosyalar benim mi?” diye sorar. “Evet!” “Nerden oluyor benim dosyam?” Aziz Hüdai Bey, dosyalardan birini üstadın önüne koyarak, “Okuyun, imzaya da bakın…” der. Mahmut Yesari imzaya göz atar, bir de ne görsün, bütün raporların altında Saffet Baba’nın imzası yok mu? Bu sefer Mahmut Yesari gülmeye başlar: “Yahu” der, “biz bu adamı, iyilik etmek için sana gönderdik, kötülüğü bize dokundu.” Aziz Hüdai, “Dosyalardakini görsen daha çok şaşarsın…” der. “Ne var, ne yapmışım?” “Atatürk’e suikastlar düzenliyormuşsun. Halife ile ilişki kurmuşsun. Bazı gizli derneklerin yönetim kurullarında imişsin. Her içkide İsmet Paşa’ya, hükümete, iktidar partisine sövüyormuşsun.” “Bunları ben mi yapıyor muşum?” “Saffet Baba’ya göre sen yapıyormuşsun!” “Siz inandınız mı bunlara?” “İnanmadığım için sizi çağırdım üstat. Bize, bir iş bulun, yazıktır dediğin adam böyle çıktı. Bundan sonra sen dikkatli ol! Arkadaşlarını iyi seç!” Mahmut Yesari, daha sonra Saffet Baba’ya “Bunu niye yaptın?” diye sorduğunda, “Bana rapor ver dediler, senden başka ünlü kimseyi tanımıyorum ki rapor edeyim” diyecektir. Bu nedenle, ihbar edene de, edilene de, ettirene de dikkat!... Söze bak ya... İt ürür, kervan yürür... İhbarcının toplumda da yeri olmaz…Aşağılıkların en aşağılığıdır…Keneftedir…Ayağımın altındadır ihbarcı…İhbarcının tipide sütüde mayası da cibilliyeti de bozuktur…Ve… Son olarak diyorum ki…Sen nesin ki ihbarın ne ola…Alem sana ağzına geleni söylüyor… Mükafatın harika… Yuh sana ve senin gibi şeref yoksunlarına ihbarcı… Ey…İhbarcı…İdam sehbası gül bahcesidir bize…Ölümse vuslat… Var mı ötesi… Bizim ne malda ne mülkte gözümüz var… Şerefle tamamlanması gerek bir hayatın yolcusuyuz… Ya sen… ? Sevda Kuşun Kanadında Sevda Kuşun Kanadında, bir kuşak hikayesi… 1968-70’leri ilk defa milli bir bakış açısıyla ele alıyor. Çarpıcı aşk öykülerini anlatırken getirirken o dönemin siyasal ve sosyal arka planını da yansıtıyor. O dönemde yaşanan olayların bugüne şaşılacak derece benzediğini gösteriyor. Bu vesileyle ülkemizde gerçekleştirilmek istenen hain darbe kalkışmasının da köklerine iniyor ve olaylar, ilk paralel devlet yapılanması çalışmalarına da büyük ölçüde ışık tutacak sahnelerle birlikte akıyor … Yıllar... O günleri yaşattı bana bugün ki bölüm... Arif şehit oldu... Ve gözyaşları...Anlayana...Yıllarca neler yaşattılar bu millete... Artık Millet var... Millet devleti için var...Hainler bunu unutmaya... |
||
Etiketler: , İşkence…Hayatta, en, nefretimdir...İhbar, ve, ihbarcılar...(1-2-3), |
|